II. Kesin hükümsüzlük
II. Kesin hükümsüzlük
Madde 27 - Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.
I-) 818 Sayılı Borçlar Kanunu:
II - Butlan
Madde 20 - Bir akdin mevzuu gayri mümkün veya gayri muhik yahut ahlâka (âdaba) mugayir olursa o akit bâtıldır.
Akdin muhtevi olduğu şartlardan bir kısmının butlanı akdi iptal etmeyip yalnız şart, lâğvolur. Fakat bunlar olmaksızın akdin yapılmıyacağı meczum bulunduğu takdirde, akitler tamamiyle bâtıl addolunur.
II-) Madde Gerekçesi:
Madde 27 - 818 sayılı Borçlar Kanununun 20 nci maddesini karşılamaktadır.
Tasarının iki fıkradan oluşan 27 nci maddesinde, sözleşmenin kesin hükümsüzlük sebepleri ve sözleşmenin bazı hükümlerinin hükümsüz olması durumunda, kısmî hükümsüzlük yaptırımının uygulanacağı kuralı ile bu kuralın istisnası düzenlenmektedir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 20 nci maddesinin kenar başlığında kullanılan “II. Butlan” şeklindeki ibare, Tasarının 27 nci maddesinde, “II. Kesin hükümsüzlük” şeklinde değiştirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 20 nci maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesinde, kısmî butlan yaptırımı açıklanırken kullanılan “yalnız şart lağvolur.” şeklindeki ibarenin yanıltıcı nitelikte olması nedeniyle, Tasarının 27 nci maddesinin ikinci fıkrasında, “diğerlerinin geçerliliğini etkilemez.” şeklindeki ibarenin kullanılması uygun görülmüştür.
Metninde yapılan arılaştırma dışında, maddede 818 sayılı Borçlar Kanununa göre bir hüküm değişikliği yoktur.
III-) Kaynak İsviçre Borçlar Kanunu:
1-) OR
II. Nichtigkeit
Art. 20
1 Ein Vertrag, der einen unmöglichen oder widerrechtlichen Inhalt hat oder gegen die guten Sitten verstösst, ist nichtig.
2 Betrifft aber der Mangel bloss einzelne Teile des Vertrages, so sind nur diese nichtig, sobald nicht anzunehmen ist, dass er ohne den nichtigen Teil überhaupt nicht geschlossen worden wäre.
2-) CO:
II. Nullité
Art. 20
1 Le contrat est nul s’il a pour objet une chose impossible, illicite ou contraire aux moeurs.
2 Si le contrat n’est vicié que dans certaines de ses clauses, ces clauses sont seules frappées de nullité, à moins qu’il n’y ait lieu d’admettre que le contrat n’aurait pas été conclu sans elles.
IV-) Yargı Kararları:
1-) YİBK, T: 18.06.1958, E: 20, K: 9:
I - Dördüncü Hukuk Dairesinin kararında işçinin yaşı dolayısiyle işe alınması İş Kanununa dayanan Nizamname hükümlerince yasak olduğu cihetle işçi sıfatını kazanamıyacağı ve bundan dolayı İşçi Sigortalarından istifade edemeyeceği kabul edildiği halde Ticaret Dairesinin kararında işe alınma yasağının işçilik sıfatını ve İşçi Sigortaları hükümlerince sigortalı olma durumunu halele uğratmıyacağı esası benimsenmiştir. O halde kararlar arasında açıkça birbirini tutmazlık ve ortada içtihadı birleştirme sebebi vardır.
II - İş Kanunlarının ve İşçi Sigortaları Kanunlarının kabulündeki ilk gaye, işçinin menfaatlerini korumak olmasına, belki işte çalışması yaşı veya kadın olması itibariyle veya işin ağır işlerden bulunması gibi sebeplerle yasak olan bir kimsenin (velev ki hilesiyle durumunu saklayarak) işçi sıfatını kazanmış olması halinde butlan sebebini taraflardan birisi ileri sürünceye kadar işçi sayılmasının ve işçinin sağladığı hak ve salâhiyetlerden ve bu arada sigortalı olma hakkından istifade etmesinin İş Kanunu ve İşçi Sigortaları Kanunlarının kabul edilmiş gayesine uygun ve bunun aksine olan düşüncenin kanunun gayesine aykırı olacağına ve iş akdinin hükümsüz olmasını gerektiren bir hukuk kaidesinin akdin hükümsüz sayılmasiyle korunmak istenilen kimsenin aleyhine neticeler verecek şekilde tatbikinin kanunun gayesine uygun olarak tefsiri lazım geldiği yollu hukuk kaidesine aykırı düşeceğine ve 255 sayılı tefsir karariyle Türkiye Büyük Millet Meclisi dahi bâtıl olan iş akdinin muteber bir akit gibi işçi lehine hukuki neticeler doğurması gerekeceğini kabul etmiş olmasına göre Ticaret Dairesinin içtihadı kanunun ruhuna uygun ve doğrudur.
Netice: Yaşı veya kadın oluşu gibi sebeplerle herhangi bir işte çalışması yasak bulunan işçinin yasağa rağmen çalıştırılmış olması halinde işçi sayılacağına ve bundan dolayı İşçi Sigortaları Kanunlarının işçilere tanıdığı haklardan istifade edeceğine, 18/6/1958 tarihinde birinci toplantıda ittifakla karar verildi. (RG. 30.09.1958; S: 10020).
2-) YİBK, T: 05.02.1962, E: 24, K: 2:
Posta, Telgraf ve Telefon İşletme Genel Müdürlüğünün, telefon abonelerinden, her ne ad altında olursa olsun, abone parasından başka hiçbir şey istemeye hakkı bulunmadığına, 5/2/1962 günlü ilk toplantıda üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi. (RG. 23.03.1962; S: 11064).
3-) YİBK, T: 13.05.1964, E: 1964/1, K: 1964/3:
Yasalarla belli edilen hakemlikler dışında, hâkimlerin hakem olamayacaklarına ve bu yasağın mahkemelerce doğrudan doğruya (resen) uygulanacağına, ücretin taraflarca belli edilmemiş olması halinde, hakemlerin kendi ücretlerini belli edemiyeceklerine, tarafların belli etmemiş oldukları hakem ücretlerinin belli edilmesinde avukatlık ücret tarifesinin uygulanamıyacağına, 13/5/1964 günlü 1 inci toplantıda ilk konuda 10 muhalif oya karşı 47 oyla, ikinci konuda 8 muhalif oya karşı 49 oyla ve üçüncü konuda oybirliğiyle karar verildi. (RG. 08.07.1964; S: 11748).
4-) Y. 4. HD, T: 6.7.2021, E: 2020/2014, K: 2021/4239:
“… Dava, kasten yaralama nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinde; davalının, olay tarihinde aralarındaki boşanma davası devam eden eski eşiyle gayrimeşru ilişki yaşayan davacıyı 01/12/2014 tarihinde evine çağırıp ateşli silahla kasığından ve bacağından yaraladığı, davacının uzun süre tedavi gördüğü, yaralama eyleminin üzerinden beş ay geçtikten sonra 11/05/2015 tarihinde taraflar arasında “Uzlaşma Tutanağı” başlıklı bir belge düzenlendiği, söz konusu belge uyarınca kasten yaralama eylemi dolayısıyla oluşan maddi ve manevi zarara karşılık olarak davalının davacıya 80.000 TL’lik senet verdiği, ayrıca davacının, davalının boşandığı eşiyle aralarındaki boşanma davasında tanıklık yapması ve davalının eşiyle gayrimeşru ilişki yaşadığını mahkemede anlatmasının şart koşulduğu, tarafların birbirlerini bu koşullarla ibra ettikleri anlaşılmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi gereğince; ahlaka ve kişilik haklarına aykırı sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Taraflar arasında düzenlenen 11/05/2015 tarihli “Uzlaşma Tutanağı” başlıklı belge, kesin olarak hükümsüz bir sözleşme olarak kabul edilmelidir. Çünkü davalı, davacıdan, eşiyle gayrimeşru ilişki yaşadığına dair tanıklıkta bulunmasını istemektedir. Kişinin, üçüncü bir kişiyle meşru veya gayrimeşru biçimde yaşadığı ilişkiyi açıklamaya zorlamayı içeren koşul, ahlaka aykırı bir edim olduğu gibi özel hayat ve aile hayatının ihlali anlamına gelir ki kimse böyle bir konuda tanıklıkta bulunmaya zorlanamaz. Dolayısıyla kişinin şeref ve itibarına yönelen bir konuda mahkeme huzurunda açıklama yapmaya zorlayan sözleşmeyi hukuken geçerli kabul etmek mümkün değildir.
Öte yandan, davalının eylemi gerçekleştirme zamanı, şekli ve sonuçları, davacının ağır bir baskı ve tehdit altında bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Kasten yaralama eyleminin üzerinden beş ay geçmiş olması, söz konusu baskı ve tehdidin ortadan kalktığına dair bir kanaat oluşturmaz. Bilakis sözleşmede yer alan ve davacının şeref ve itibarına yönelik hususlarda tanıklıkta bulunmasını içerir hususlar dahi baskı ve tehdidin devam ettiğini göstermektedir.
Bununla birlikte, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 250. maddesinin birinci fıkrasının … (b) bendi uyarınca, tanığın beyanı kendisinin şeref veya itibarını ihlal edecekse tanıklıktan çekinme hakkı tanınmıştır. Eldeki davada, söz konusu sözleşme, hukuka aykırı bir biçimde davacıyı tanıklık yapmaya zorlamakta olup geçerli kabul edebilmek mümkün değildir. …”
5-) Y. 23. HD, T: 12.10.2017, E: 2017/1492, K: 2017/2638:
“… Davacı vekili, müvekkili yüklenici ile davalı arsa sahibi arasında 07.11.2008 tarihinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını; davalının müvekkilini vekaletten azlederek, fesih iradesinde bulunduğunu, sözleşmenin ifasının gecikmesinde müvekkiline atfı kabil bir kusurun bulunmadığını; yeni imar planının 06.06.2012 tarihinde yürürlüğe girdiğini, ahde vefa gereği davalının sözleşmeye devam etmesi gerektiğini ileri sürerek, müvekkilince inşaatın devam ettirilmesi için, mahkemece süre ve yetki verilmesine; bu talepleri kabul edilmezse, sözleşmeden kaynaklanan … tüm zararlarına karşılık fazlaya dair haklarını saklı tutarak şimdilik 1.000,00 TL tazminatın davalıdan temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, imar planının İdare Mahkemesi’nce 18.03.2008 tarihinde ve sözleşmeden evvel iptal edildiğini; sözleşmenin imkansızlık sebebiyle batıl olduğunu; yeni imar durumunun, batıl sözleşmeyi geçerli hale getiremeyeceğini, kusurun davacıda olduğunu savunarak, davanın reddini, karşı dava olarak ise, sözleşmenin butlanla batıl olduğunun tespitini istemiştir.
… Hükmün taraflar vekillerince temyiz edilmesi üzerine Dairemiz’in 15.02.2017 tarih ve 2015/6532 E., 2017/423 K. sayılı ilamıyla; ’’İmar planı olmayan bir yerle ilgili olarak arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapılamaz. Böyle bir sözleşmenin konusu imkansız olduğundan sözleşme geçersizdir. Somut olayda inşaat yapılacak gayrimenkulün bulunduğu alanda geçerli olan imar planı 18.03.2008’de iptal edilmiş, taraflar arasındaki sözleşme ise 07.11.2008 tarihinde imzalanmıştır. Sözleşmenin imzalandığı tarihte geçerli bir imar planı yoktur. Bu haliyle sözleşme konusunun imkansız bulunduğu, bu imkansızlığın da sözleşmenin yapılmasından önce var olan objektif imkansızlık olduğu ortadadır. Bu durumda TBK’nın 27/1. maddesi uyarınca sözleşme batıl olduğundan taraflar edimlerini yerine getirmekten kaçınabilir ve karşılıklı verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri isteyebilirler. …”
6-) 21. HD., E. 2015/14184 K. 2016/11193 T. 19.9.2016:
“… Dava, davacının 01.10.2006 tarihinden 27.10.2009 tarihine kadar davalı işverene ait işyerinde kuruma bildirilmeyen hizmetinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının davalı ...’ye ait işyerinde … ve … tarihleri arasında fiili olarak çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
...
...10 Asliye Ceza Mahkemesinin … E- … K. sayılı dosyasında, davacının ve davalı İşveren ...’nün suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etme ve tefecilik iddiasıyla sanık olarak yargılandıkları, Davacı ...’in 18.04.2011 tarihli duruşmadaki ifadesinde kendisinin bankalara gelip gidip çek tahsilatı yaptığını,2009 Ekim ayındaki mali şube baskınına kadar orada çalıştığını, şirket ...tan ayrıldıktan sonra mali şube baskınına kadar tefecilik olayının gerçekleştiğini, çekleri ... ’in patron olan ... alıp, kendilerine dağıttığını ve herhangi bir faaliyeti olmayan paravan şirketler aracılığıyla çeklerin tahsil edildiğini belirttiği, yapılan yargılama sonucunda hem davacı ... hem de işveren ... ’nün sübut bulan tefecilik yapmak suçundan TCK 241/1 maddesi gereğince cezalandırılmalarına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece dinlenen bordro tanıklarından … bir kısmının davacının turizm ve tefecilik işleri yapılan işyerinde şoför olarak çalıştığı, çek tahsilat işlerine baktığını belirttiği, … anlaşılmıştır.
...
… 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun ”Kesin hükümsüzlük” başlıklı 27’nci maddesi de benzer bir düzenlemeye gitmiş olup, Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olacağı belirtilmiştir.
Buna göre konusu emredici hukuk kurallarına ve ahlaka aykırı iş sözleşmesi 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 27’nci maddesindeki tanımıyla kesin olarak hükümsüz (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 20’nci maddesine göre batıl) olacaktır.
Kesin hükümsüz olan bir sözleşmeye dayanılarak çalışılmış olması, sözleşmeyi geçerli hale getirmez. Buna göre, kesin hükümsüz sayılan iş sözleşmesine dayanarak çalışmış olan kişi, "işçi" sayılamaz ve bu kişi işçilikle ilgili herhangi bir haktan (örneğin; ücret, sigortalılık) yararlanamaz. Sadece, sebepsiz zenginleşme ve haksız fiil kurallarına dayanarak bazı taleplerde bulunabilir.
Somut olayda, davalıya ait işyerinde davacının tefecilik işi, çek senet tahsilatı ile uğraştığı ceza mahkemesi kararı ile sabit olup, yargılama sırasında beyanı alınan tanıklarca da bu husus doğrulandığından, ahlaka ve hukuka aykırı hizmet akdinin tespitini isteyemeyeceği açık olup davanın reddi gerekirken mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi; usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. …”
7-) Y. 3. HD, T: 24.05.2016, E: 2015/13389, K: 2016/7993:
bkz. madde 81, IV, 1.
8-) Y. 11. HD., E. 2015/9297 K. 2016/4347 T. 19.4.2016:
“… istenilen genel kurul kararının, davacının temsil yetkisinin kaldırılması ile şirkete yeni temsilci atanmasına ilişkin bulunduğu, bu kararla atanan temsilcilerin şirketin ortağı olmadıkları, TTK’nın 623. maddesi uyarınca ise en azından bir ortağa temsil yetkisinin verilmesinin gerektiği, ayrıca şirket müdürlerinden birinin tüzel kişi olması halinde ise müdür tüzel kişinin bu görevini kendi adına yerine getirecek bir kişiyi belirleyeceği, söz konusu hükmün emredici nitelikte bulunduğu, iptali istenilen karar ile anılan emredici hükmün ihlal edildiği, bu aykırılığın TBK’nın 27/1. ve TTK’nın 447/1-a maddeleri uyarınca kararın butlanla sakat olması sonucunu doğurduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile söz konusu kararın geçersizliğinin tespitine karar verilmiştir. …”
9-) 19. HD., E. 2015/17116 K. 2016/6257 T. 11.4.2016:
“… Davacı vekili, tarafların 19.07.2012 tarihinde boşandıklarını, boşanmadan sonra davalının müvekkilinin elinden zorla aldığı senedi kullanarak aynı evde yaşamaya zorladığını ve müvekkili ile anlaşma taahhütnamesi başlıklı protokol imzaladığını, müvekkilini ahlaka aykırı bir sözleşme yapmaya zorladığını, protokolün 3. maddesinde 19.07.2012 tarihinde verilen 50.000 TL bedelli senedin 1 sene beraber yaşadıktan sonra müvekkiline verileceğinin, verilmese bile hiçbir hükmü kalmayacağının belirtildiğini, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının açıkça anlaşıldığını, takibe konulan senet nedeniyle müvekkilinin maaşından kesinti yapıldığını ileri sürerek, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, haksız yere tahsil edilen 7.915,44 TL’nin davalıdan istirdadına ve %20 oranında tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
...
… boşanma kararından sonra davalının davaya konu senedi kullanarak davacı ile aynı evde birlikte yaşama konusunda Anlaşma Taahhütnamesi başlıklı protokol imzaladıkları, bu protokolün 3. maddesinde "19.07.2012 tarihinde verilen 50.000 TL bedelli senet 1 sene beraber yaşadıktan sonra davacıya verilecek, verilmese bile hiçbir hükmü kalmayacaktır. Senet geçersiz olacaktır." şeklinde düzenleme olduğu, dava konusu bononun ahlaka ve adaba aykırı bir durumun gerçekleşmesini teminen verildiği, bononun 6098 sayılı TBK’nun 27/1. maddesi uyarınca geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davalı geçersiz ve bedelsiz olduğunu bildiği halde davacı hakkında haksız ve kötü niyetle takip yaptığından asıl alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
… hükmün ONANMASINA, … oybirliğiyle karar verildi.”
10-) Y. 8. HD, T: 08.07.2014, E: 2014/13623, K: 2014/14536:
“… Somut olayda; taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmelerinin 2.2. maddesinde kiracının tebligat adresinin belirlendiği, 2.3. maddesinde ise "... adres değişiklikleri usulüne uygun şekilde karşı tarafa tebliğ edilmedikçe en son bildirilen adrese yapılacak tebliğ ilgili tarafa yapılmış sayılır.’’ şeklinde düzenleme yapıldığı görülmektedir. Tebligat Kanunu ve Yönetmeliği koşullarına aykırı anılan sözleşme maddesinin kabulü mümkün değildir. …”
11-) Y. 11. HD, T: 12.02.2014, E: 2013/15438, K: 2014/2405:
“… Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan mali hakların devri ve oyunculuk sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini, sözleşmenin 7. maddesi ile oyuncunun sözleşmeyi haksız feshi halinde 100.000 USD cezai şart ödeyeceğinin kararlaştırıldığını ileri sürerek 100.000 USD cezai şartın faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, sözleşme hükümlerinin müvekkili lehine ağır yükümlülükler içerdiğini, davacı yapımcı açısından aşırı yararlanma söz konusu olduğu, sözleşmenin haklı olarak feshedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, … taraflar arasında imzalanan mali hakların devri ve oyunculuk sözleşmesinin davacı lehine davalı aleyhine çok ağır yükümlülükler içerdiği, … dava konusu sözleşmede; yapımcıya dilediği zaman dilediği şekilde sözleşmeyi fesih ve hatta sözleşme süresinden sonra da sözleşmeyi tek taraflı uzatma hakkı tanınmış olduğu halde oyuncunun sözleşmeye uymaması halinde o tarihe kadar aldığı tüm ücretleri iade, yapımcının her türlü zararını tazmin ve ilave olarak da 100.000 ABD doları cezai şart ödeme şeklinde davacı lehine çok orantısız, adil olmayan ve sözleşme dengesini dikkate almayan yaptırımlar öngörülmüş olduğundan … davanın dayanağını oluşturan sözleşme hükümlerinin davalının çalışma özgürlüğünü, yasal dinlenme hakkını ve sözleşme serbestisi hakkını kısıtladığı için kişilik haklarını ihlal edici mahiyette de olduğu bu nedenle de kamu düzenine de aykırı olduğundan sözleşmede dayanılan maddelerin Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi gereğince de hükümsüz olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
… mahkeme gerekçesinin yerinde bulunmasına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. …”
12-) Y. 2. HD, T: 04.02.2014, E: 2013/11644, K: 2014/1866:
“… Taraflar, kural olarak bir sözleşmenin içeriğini, kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler. (e.BK. m. 19, 6098 s.TBK. m. 26) Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı hükümsüz olur. (e.BK. m. 19/2, 20, 6098 s. TBK. m. 27) Borçlar Kanununda yer alan, sözleşme özgürlüğüne getirilen genel nitelikteki bu sınırlamalar, boşanma anlaşmaları için de evleviyetle geçerlidir. Çünkü, Borçlar Kanunu, Türk Medeni Kanununun beşinci kitabı olup, onun tamamlayıcısıdır. (6098 s. TBK. m. 646) O halde hakim, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ve konusu imkansız olan hükümler taşıyan bir boşanma protokolünü esas alarak boşanma kararı veremez ve böyle bir protokolü tasdik edemez.
Taraflarca düzenlenip hakime sunulan, hakim tarafından da "aynen tasdikine" karar verilen protokolde; tarafların karşılıklı boşanma davalarında aşağıdaki şartlarla anlaştıkları belirtildikten sonra; "kocanın eşi aleyhine açtığı boşanma davasından feragat edeceği, kadının açtığı boşanma davasını işbu protokoldeki koşullar çerçevesinde kabul edeceği; müşterek çocukların velayetinin anneye verileceği, çocuklarla baba arasında protokolde gösterilen günlerde ve saatlerde kamuya açık mekanlarda ve gözetim altında kişisel ilişki tesis edileceği, bunun dışında çocuklar on sekiz yaşını bitirinceye kadar babanın internet, telefon veya sair olanakları kullanarak iletişim kuramayacağı veya tesadüfi olarak şahsi münasebet tesis edemeyeceği, yine çocuklar ergin oluncaya kadar velayet hakkının anneden alınması veya kaldırılması ve kişisel ilişki süresinin genişletilmesi için talepte bulunmayacağı, çocuğun babaannesi ve halasının, babaya tanınan süre zarfında çocuğu görebilecekleri, …" belirtilmiştir. Protokolde yer alan "velayetin kaldırılması ve kişisel ilişkinin genişletilmesi davası açılamayacağına" ilişkin medeni hakları kullanmaktan feragate ilişkin taahhütler, medeni hakları kullanma ehliyetinden önceden vazgeçme niteliğinde olup, Medeni Kanununun 23. maddesi ve çocukların yüksek yararlarına açıkça aykırıdır. Bu hükümler olmaksızın ortak irade ile boşanmanın gerçekleşmeyeceği açıkça belli olduğuna göre, içerdiği şartlardaki kısmi hükümsüzlük boşanma protokolünün tamamını hükümsüz kılar. … Böyle bir durumda hakimin, taraflarca getirilen düzenlemeye müdahale ederek bunu değiştirmek ve önereceği değişikliğin taraflarca kabulü halinde Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi gereğince tarafların boşanmalarına karar vermesi gerekir. Böyle yapılmayıp, kanuna ve kamu düzenine aykırı hükümler ihtiva eden protokole dayanılarak boşanma kararı verilmesi ve protokolün tasdiki doğru olmamıştır. …”
V-) Yararlanılabilecek Monografiler:
Selim Kaneti; Hukuki İşlemlerin Çevrilmesi (Tahvili), İstanbul, 1972.
Veysel Başpınar; Borç Sözleşmelerinin Kısmi Butlanı, Ankara, 1998.
Mehmet Altunkaya; Edimin Başlangıçtaki İmkansızlığı, Ankara, 2005.
Derya Ateş; Borçlar Hukuku Sözleşmelerinde Genel Ahlaka Aykırılık, Ankara, 2007.
Nagehan Kırkbeşoğlu; Türk Özel Hukukunda Kısmi Hükümsüzlük, İstanbul, 2011.
Pakize Ezgi Akbulut; Borçlar Hukukunda Kesin Hükümsüzlük Yaptırımının Amaca Uygun Sınırlama (Teleolojik Redüksiyon) Yöntemi İle Daraltılması, İstanbul, 2016.
Akın Ünal; Kelepçeleme Sözleşmeleri, Ankara, 2017.
Turgut Öz; BK Md. 65 Kuralının Sınırlandırılması Sorunu ve BK Md. 20 Kuralı ile İlişkisi Rüşvet – Başlık Parası, İstanbul, 2020.
Kemal Atasoy; Sözleşme Özgürlüğünün Kamu Düzenine Aykırılık Sınırı, İstanbul, 2020.
Halil İbrahim Yüksel; Roma Hukukundan Türk Hukukuna Hükümsüzlük Sisteminin Oluşumu ve Gelişimi, İstanbul, 2020.
Mazlum Doğan; Sözleşme Özgürlüğünün Emredici Hukuk Kuralları Çerçevesinde Sınırlandırılması, Ankara, 2021.
Fahri Erdem Kaşak; Sözleşme Özgürlüğünün Sınırı Olarak Kanunun Emredici Hükümlerine Aykırılık, İstanbul, 2021.