I. Hakkaniyet sorumluluğu
B. Kusursuz sorumluluk
I. Hakkaniyet sorumluluğu
Madde 65 - Hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir.
I-) 818 Sayılı Borçlar Kanunu:
(B) Temyiz Kudretini Haiz Olmayanların Mesuliyeti
Madde 54 / f. 1 - Hakkaniyet iktiza ediyorsa hâkim, temyiz kudretini haiz olmayan kimseyi ika ettiği zararın tamamen yahut kısmen tazminine mahkûm eder.
II-) Madde Gerekçesi:
Madde 64 - 818 sayılı Borçlar Kanununun 54 üncü maddesini kısmen karşılayan “B. Kusursuz sorumluluk / I. Hakkaniyet sorumluluğu” kenar başlıklı yeni bir maddedir.
Tasarının iki fıkradan oluşan 64 üncü maddesinde, kusursuz sorumluluk hâllerinden biri olan hakkaniyet sorumluluğu düzenlenmektedir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 54 üncü maddesinin kenar başlığında kullanılan “B. Temyiz Kudretini Haiz Olmayanların Mesuliyeti” ibaresi, Tasarının 64 üncü maddesinde “B. Kusursuz sorumluluk / I. Hakkaniyet sorumluluğu” şeklinde değiştirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 41 inci ve devamındaki maddelerinde de kusura dayanan sorumluluk (haksız fiil sorumluluğu) yanında kusursuz sorumluluk düzenlendiği hâlde, “kusursuz sorumluluk” kenar başlığı kullanılmamıştır. Tasarının 64 üncü maddesinin kenar başlığında kullanılan “B. Kusursuz sorumluluk” ibaresiyle, bu sistematik eksiklik giderilmektedir.
Maddenin birinci fıkrasında, tarafların ekonomik durumları göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gerektiriyorsa, hâkimin, zarar verenin kusuru olmasa bile, sebep olduğu zararın uygun şekilde giderilmesine karar verebileceği öngörülmektedir. Böylece, 818 sayılı Borçlar Kanununun 54 üncü maddesinde sadece ayırt etme gücünden yoksun olanların (yani kusurlu olmaları söz konusu edilemeyecek kişilerin) hakkaniyet sorumluluğuna tâbi oldukları şeklindeki düzenlemenin kapsamı genişletilmiştir. Ayırt etme gücüne sahip olmakla birlikte kusuru olmaksızın başkalarına zarar verenlerin de, hakkaniyet gerektiriyorsa sorumlu tutulmaları zorunlu görülmüştür.
Aynı maddenin ikinci fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanununun 54 üncü maddesinin birinci fıkrasını karşılamaktadır. Ayırt etme gücü olmayanların verdikleri zararlar için de, Tasarının hakkaniyet sorumluluğuna ilişkin 64 üncü maddesinin ilk fıkrasının uygulanacağı belirtilmiştir. Buna karşılık, ayırt etme gücünün geçici olarak kaybedildiği sırada verilen zararlardan sorumluluğa ilişkin 818 sayılı Borçlar Kanununun 54 üncü maddesinin ikinci fıkrası, Tasarının 58 inci maddesinde, “4. Ayırt etme gücünün geçici kaybı” başlığı altında, ayrıca düzenlendiği için, bu maddeye alınmamıştır.
III-) Adalet Komisyonu Değişiklik Gerekçesi:
Tasarının 64 üncü maddesindeki, kusur sorumluluğunun içinin boşalacağı, hukuk güvenliğine aykırı ve belirsiz bir sorumluluk alanının üretileceği, kusursuz sorumluluğun somut sebepler temelinde yasayla düzenlenmesi gerektiği, genel bir hakkaniyet sorumluluğunun benimsenemeyeceği gerekçesiyle bu sorumluluğa vücut veren genel düzenlemeyi Komisyon, Tasarı metninden çıkarmış (Tasarı m.64/I) ve madde teselsül nedeniyle 65 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Not: Tasarının 64. maddesinin Adalet Komisyonu tarafından Tasarı metninden çıkartılan 1. fıkrası şu şekilde kaleme alınmıştı:
“Tarafların ekonomik durumları göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gerektiriyorsa hakim, kusura bağlı olmaksızın zarar verenin sebep olduğu zararın, uygun biçimde giderilmesine karar verebilir.”
IV-) Kaynak İsviçre Borçlar Kanunu:
1-) OR:
B. Haftung urteilsunfähiger Personen
Art. 54/Abs. 1
1 Aus Billigkeit kann der Richter auch eine nicht urteilsfähige Person, die Schaden verursacht hat, zu teilweisem oder vollständigem Ersatze verurteilen.
2-) CO:
B. Responsabilité des personnes incapables de discernement
Art. 54/al. 1
1 Si l’équité l’exige, le juge peut condamner une personne même incapable de discernement à la réparation totale ou partielle du dommage qu’elle a causé.
V-) Yargı Kararları:
1-) Y. 3. HD, T: T: 8.2.2022, E: 2021/3160, K: 2022/729:
“… Asıl davada vasi, kısıtlı ...’nin ...Bankası ...Şubesinden çektiği kredi yüzünden taşınmazı üzerine tapuda ipotek konulduğunu, sağlık raporlarına istinaden bu evrakları imzalarken akli melekelerinin yerinde olmadığını, bu sebeple ...’nin tapu müdürlüğünde imzaladığı resmi senedin kendisine doğuracağı sonuçları hesap edemeden bilinçsizce attığı imzalara karşılık düzenlenen bu evrakın feshedilip, buna karşılık şu an vesayetinde olan tüm sorumlulukların tarafına verilerek tapu üzerine konulan bu ipoteğin kaldırılmasını istemiş; 10/03/2014 tarihli dilekçesi ile de ipotek davasından vazgeçtiğini, davanın düşürülmesini, dosyanın işlemden kaldırılmasını talep etmiştir.
Birleşen davada davacı, davalı banka ile arasındaki 11/02/2010 tarihli konut finansman sözleşmesi kapsamında … taşınmazı üzerindeki konutun ipotek altına alındığını, sözleşme ile belirlenen taksitlerin vadesinde ödenmediğinden bahisle aleyhine … 13. İcra Müdürlüğünün 2013/… sayılı takip dosyası üzerinden ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapıldığını ve taşınmazın satış aşamasına gelindiğini, ...Sulh Hukuk Mahkemesinin 03/01/2013 tarih ve … sayılı kararı ile TMK’nun 405. maddesi gereğince kısıtlandığını, vaki sözleşmenin TMK’nun 9. maddesi kapsamında geçerli olmadığını ileri sürerek; ipoteğin fekkini ve davalı bankaya ödenen miktarların faiziyle iadesini, takip dosyası kapsamında yürütülen işlemlerin durdurulmasını ve iptalini istemiştir.
Davalı, kredi sözleşmesinin geçerli olduğunu, sözleşme imzalanırken borçlunun hukuki işlem ehliyetinden yoksun olduğuna dair emare bulunmadığını, hakkındaki vesayet kararının 03/01/2013 tarihli olduğunu, davacının vaki sözleşme tarihinden önce ..., ... ve ... tarihlerinde bankadan kredi kullandığını ve vadesinde ödediğini, müracaatı üzerine önceki kredi durumu da nazara alınarak banka tarafından kredi kullandırıldığını, dava konusu sözleşme kapsamında vadesi gelen bir kısım taksitlerin süresinde ödenmiş olmasına rağmen bu aşamada fiil ehliyetinin olmadığından bahisle sözleşmenin geçersiz olduğu savının TMK’nun 2. maddesine aykırı olduğunu savunarak, asıl ve birleşen davanın reddini dilemiştir.
…
Mahkemece … davacı ...’ın Adli Tıp Kurumu Raporu ile dava konusu işlem tarihlerinde fiil ehliyetini haiz olmadığının belirlendiği gerekçesi ile asıl dava yönünden; davanın kabulü ile … taşınmaz üzerinde kurulan ipoteğin fekkine, … davacının borçlu olmadığının tespiti ile 30.000,00-TL meblağın 13/04/2017 dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm; davalı tarafından temyiz edilmiştir.
…
TMK’nın 15. maddesine göre, “Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz”. Görüldüğü gibi kural olarak tam ehliyetsizlerin hukuki işlemleri hükümsüzdür. Ancak bu kuralın istisnaları vardır. Bunlardan biri TMK 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesidir. Buna göre, “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”. TMK 2. maddesi çerçevesinde 15. maddenin değerlendirilmesine geçmeden önce aynı yasanın 1/1. maddesi uyarınca anılan hükmün getirilmesindeki asıl gayenin ne olduğunun açıklanmasında fayda görülmektedir. Kanun tam ehliyetsizlerin yaptıkları hukuki işlemleri batıl sayarken bu gibi kimseleri korumak, kendi menfaatlerine aykırı işlemleri yapmak, üçüncü kişilerce sömürülmelerine engel olmak amacını gütmüştür. Bu tehlikenin ortadan kalktığı, normal zekalı bir insanla eşdeğer tarzda hareket ettiği durumlarda, hukuki muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması olacaktır ki kanun bunu himaye etmez. 09/03/1955 gün 22/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da belirtildiği gibi mümeyyiz olmayan kimse temyiz kudretini haiz olsa idi aynı surette hareket edecek, yani normal zekalı bir insan dahi aynı tarzda muamelede bulunabilecek idi ise ehliyetsiz olduğundan bahisle muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürememelidir.
Somut olayda, ...’nin sözleşmenin imzalandığı tarihte fiil ehliyetine sahip olmadığı ileri sürülmektedir. Buna karşın ülkemizde tam ehliyetli kişilerin dahi her zaman yararlanma olanağı bulamadıkları banka kredisinden yararlanmış, aldığı konut kredisini kullanmak suretiyle bir menfaat elde etmiştir. Davalı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen davacının borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınması hakkın kötüye kullanılmasının tipik bir örneğidir.
Tam ehliyetsizlere ilişkin TMK 15. maddesi hükmüne getirilen ikinci sınırlama TBK’nun 65. maddesi hükmüdür. Belirtilen yasa hükmüne göre “Hakkaniyet gerektiriyorsa; hakim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir.” TBK’nun 114/2. maddesi yollamasıyla akte aykırılık hallerinde de uygulaması mümkün olan TBK’nun 65. maddesi uyarınca hakkaniyet elverdiği takdirde tam ehliyetsiz olan kişi, diğer tarafın batıl hukuki işleminin hüküm ifade ettiğine güveni nedeni ile doğan zarardan sorumludur.
Öte yandan TMK 452/2. maddesinde; “vesayet altındaki kişinin fiil ehliyetini haiz olduğu hususunda diğer tarafı yanıltmış olması halinde onun bu yüzden uğradığı zarardan sorumlu olacağı” öngörülmüştür.
Buna göre kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişinin bu zarardan sorumlu olacağının kabulü gerekir.
Bütün bu açıklamalar yanında TBK’nun 77 ila 82. maddelerinde düzenlenen sebepsiz iktisap hükümlerine göre hacir altındaki kişinin karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olacağı kuşkusuzdur. Zira sebepsiz zenginleşme hükümleri gözetildiğinde, zenginleşenin iade borcunun doğması bakımından fiil ehliyetinden yoksun olmak sonuca etkili değildir.
Bu durumda mahkemece, yukarıdaki açıklamalar dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, …”
VI-) Yararlanılabilecek Monografiler:
Turgut Öz; BK Md. 65 Kuralının Sınırlandırılması Sorunu ve BK Md. 20 Kuralı ile İlişkisi Rüşvet – Başlık Parası, İstanbul, 2020.